
Birilerinin düşlerini süsleyen K.Suriye toprakları, Fırat Kalkanı Harekâtıyla suya düşmüş durumda. Adına ister terör, ister alternatif enerji koridoru deyin, özünde paydaş bu iki tabir de artık karşılığını bulamayacaktır. Bu uğurda Şehit ve Gazilerimiz de oluyor maalesef. Takdir edersiniz ki; konu vatansa gerisi teferruattır. Bu vesileyle tüm Şehitlerimize Allah’tan rahmet, Gazilerimize de “Şafi” ismi hürmetine şifalar diliyorum.
Tabi şartlar şimdilik lehimize dönmüşse de, her şey bitmişte değil şüphesiz. Kaldı ki bölgemizde birçok egemen gücün tasarrufu ortada. Fakat İngiliz ve Almanya Başbakanlarının peş peşe soluğu Ankara’da alması, Trump’ın Sn. Cumhurbaşkanımızın ile görüşmesi akabinde CİA başkanını göndermesi, yeni dönemde Türkiye’nin kilit rolüne işaret ediyor. Böyle bir demde Rusya’dan yükselen “PYD ve YPG örgütlerini terörist olarak tanımıyoruz” sesini ise bir ön alma çabası olarak düşünebiliriz.
Yalnız aynı döneme rast gelen askerlerimizin “kazaen” vurulması, zamanlaması açısından manidar. Bu, ilk bakışta askerlerimizin bilinçli vurulduğu senaryolarını da gündeme taşıyor doğal olarak. Ama olayın sonrasındaki gelişmeler, akıllara başka şeyler da getirmiyor değil. Zira geçmişte ikili ilişkilerin küreselciler tarafından devamlı sabote edildiği herkesçe malum. Mesela en son Karlov suikastinde, emrinin FETÖ’cü katile email ile gönderildiği ortaya çıkarılmıştı. Buna rağmen Google’ın mail dokümanlarını vermek istememesi, bu yöndeki şüphelerimizi arttırıyor.
Sakın yanlış anlaşılmasın! Kimseyi aklamaya çalışmıyorum kesinlikle. Benimkisi sadece; yorum yaparken, küresel unsurlarla ilişkili kriptoların göz ardı edilmemesinden ibaret. Bu açıdan, hiçbir olayın göründüğünden ibaret olmadığının altı bir kes daha çizilmelidir. Yoksa algıların esiri olmak işten bile sayılmaz. Örneğin; istifa eden ABD Başkan Danışmanı Flynn’ın, sırf FETÖ ile ilgili bazı sözleri yüzünden, kahraman ilan etmesinde de aynı stratejiyi görebiliriz. Çünkü 15 Temmuz gecesi darbecileri destekleyen ve “PKK/PYD devleti için destek vermeliyiz” demecini sarf eden birinden bahsediyoruz. Sizce hangisi gerçek?…
Anlayacağınız operasyonlar, günümüzde kamuoyuna dönük algı temelli yapılmaktadır. Bu minvalde içimizde de, kamuoyuna yansıyan benzer algı operasyonlarına maruz kaldığımız aşikâr. Referandum sathına girildikçe, garabetler zinciri adeta bir birini kovalıyor. Belli ki cemazi-ül evvellerini bildiklerimiz, tartışma zeminini başka taraflara çekme peşindeler. Ana muhalefetin K.Suriye hassasiyetinin tekrar depreşmesi, böyle bir şey olsa gerek. Zira konuya, sadece “Ne işimiz var” diye yaklaşmak, başka nasıl açıklanabilir ki? Hem de Ülke güvenliğinin, orayı temizlemekten geçtiğini çocuklar dahi biliyorken. O cihetle Rakka ve Münbiç yetmez, Aynel Arap da düşünülmeli.
Gelinen noktada, birileri 16 Nisan’a kadar olur olmaz her meseleyi, kaos için kullanacağa benziyor. Güya çağdaş müsveddelerin, her şeyden önce bir kadın olan Nilhan Osmanoğlu’na, çirkin hakaretler yağdırması da bunun izlerini taşıyor. Peki, sözde demokrat değme kadın derneklerinin, bu suskunluğunu neye yormalıyız?
Buna ana akım medyada, “Hayır” diyeceğini ilan eden bir sunucunun, işten çıkarılmasını da ekleyebiliriz pek tabi. Eğer gerçekten dedikleri gibi demokrasiyi savunuyorlarsa, diğerlerine de yol versinler de görelim. Lakin yapamazlar. Amaç “baskıcı bir rejim var” algısıyla toplumu kaşımaktan öte bir şey değil.
KHK ile görevine son verilen akademisyenlerin mevzusunda da farklı bir hava seziyorum. Masum olanlar varsa (şahsen bunu bilmiyorum); bu hata muhakkak düzeltilmeli, müsebbipleri de sorgulanmalıdır. Şayet söz konusu yaygara, teröre destek veren bildiriye imza atanlar içinse, aynı şeyi söyleyemeyeceğim maalesef.
Hülasa birilerinin algı operasyonuyla, Gezi benzeri bir kalkışma için fırsat kolladığından hiç şüphe yok. Zira sosyal medyadaki manzara ürkütücü. Sahi! Gezi demişken, iç siyasetimizle oldukça ilgili olan ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ı göreniniz var mı? Hiç sesi çıkmıyor da…
Vesselam…
Cihad ARTAN / MİLAT Gazetesi
